24 Ekim 2009 Cumartesi

Taraf ve Taraftar Dernekleri


Bugünkü mevzumuz Taraf ile ilgili. Taraf ve ağırlıklı olarak Taraf okurları hakkında düşündüklerimi yazmayı ertelemem NTV-Taraf kavgasına kadarmış, şimdi tetiklendim.

Taraf gazetesi, Alkım Gazetecilik AŞ adına sahibi Başar Arslan, Gen. Yay. Yön. ve kurucu sıfatıyla Ahmet Altan, Yasemin Çongar, Yıldıray Oğur, Murat Belge, Alper Görmüş, Ethen Mahçupyan, Halil Berktay, Cihan Aktaş, Demiray Oral, Orhan Miroğlu, Önder Aytaç, Emre Uslu, Rasim O. Kütahyalı, Sevan Nişanyan ve daha birçok ünlü/tartışmalı ismi kadrosunda barındıran bir medya organı.
Kurulduğu günden bu yana Türk (peki Türkiye olsun) basınının en dikkat çeken, en tartışmalı haberlerine imza attılar. Elbette o tarihten bu yana da aşağıda özetleyeceğim iddialarla da suçlandılar. Neydi bu iddialar, ve neden çıkarılmışlardı? Kısaca:

* Amerikan ajanlığı (Yasemin Çongar ve aile bağları temelindeydi iddialar)
* Gülen cemaatinin finansmanında, iktidarın dümen suyunda olmak (Sahibinin Alkım, dağıtımcısının Turkuvaz olmasıyla dayanaklandırılmıştı)
* Belgelerin el altından kasıtlı olarak sızdırıldığı maşa (TSK hakkında ve/veya devam eden ünlü dava ilgili elde edilen belgeler bu iddiayı popülerleştiriyordu)


Tüm bunların doğruluğunu/yanlışlığını, hatta bu şüphelerin gerekliliğini/yersizliğini ve yazarlarının toplumdaki kişisel konum ve algılanışlarını bir kenara koyarak geriye bakarsak, Taraf tarafından duyurulmuş birçok bomba haber karşımıza çıkıyor. "Aktütün baskını"ndan, "el bombası cezası"na yahut "Gülen ve AKP'yi bitirme planı"na dek birçok şok edici ve çoğu doğrulanmış haber ilk kez Taraf gazetesinin avlayabildiği gizli belgelerle ortaya çıktı.


Bir gazetecilik uzmanı değilim, ama okur algım genelde atlatma haberleri, atlatma belgeleri ettiğinden daha fazla takdir eder. Çünkü atlatma haber, el geçirilen belgelerin matbaaya gönderilmesinden ziyade çapraz kontroller ve yeterlilik sorgulamasıyla işlenmiş bir değer sunmaktır.
Taraf önemli ve yer yer başarılı haberlere imza attığından beri içimde yükselen bir "müthiş gazetecilik becerileriyle haber atlatan haberciler" değil "el altından servis edilen belgeleri redaksiyona sokup yayınlayan matbaa" algısı mevcut. Elbette NTV-Taraf kavgasına dek, bunlar hislerden ibaretti.

Burada kısa bir ara verip Taraf okurlarından bahsetmek zorundayım ki yazının sonu derli toplu olsun. Öğrenim hayatımın başından beri gazetelerle, haberlerle haşır neşir olmayı seven biri olarak hafızamda bazı olaylar kalmış. Okuduğum gazeteyi seçerken bazı kriterlerim olmuş ve dahası bu medya organlarında dramatik değişimler, kötüye gidişler ya da güven kaybına sebep olan olaylar yaşandığında bu durumu önyargısızca görmüş ve gazetemi, okuduğum yazarları değiştirmişim. Rauf Tamer'in skandalı ortaya çıkmış okumayı bırakmışım, Milliyet'in ekonomi yaklaşımlarını yanlı bulmuşum almamaya başlamışım, Turhan Selçuk'un karikatürünü saygısızlık olarak görüp Cumhuriyet'e ara vermişim, Radikal İki'ye kızıp Radikal'ı es geçmişim, Doğan haberlerine kızıp Hürriyet'ten soğumuşum ve böyle gitmiş. Tüm bunlar olurken de elenen gazeteleri tümden reddetmek yerine takip etmeye bir şekilde devam edip kendime altın karma bir sentez yapıp onları okumaya karar vermişim. Bütün bunları yapabilmemi sağlayan ise tuttuğu tek takımın Galatasaray olması, gazeteleri takım olarak görmemem. Hiçbir gazeteye babamın oğluymuş gibi güvenmemem, hiçbir cemaatin tasarım ödüllü gazetesine mahkum olmayışım.
Ancak ne yazık ki, bu ülkede zihinlerinin en berrak, ufuklarının ise en açık olduğunu iddia edenler bugün bir gazetenin hayati hatasını dahi savunabiliyor, bu sebeple gazeteyi topa tutanları da "ezberci statükonun son özgür kaleyi yıkmaya çalışan darbecileri" olarak görüyor. Takım tutar gibi gazete tutuyor, yukarıda isimlerini zikrettiğim insanlara babasından çok güveniyor ve nihayetinde aklı selim bir okurda olması gereken tek kavramı, yani "her şartta herkesi sorgulayabilme" yetisini yele veriyor, toprağa gömüyor. Bu zihniyetin bir üst kademesi ise bir eve aynı gazeten dört abonelik almak, gazeteleri apartmanlara bedava bırakmak veya bir yazar çocuk tacizcisi çıksa bile "kol kırılır yen içinde kalır" şiarıyla kedi kumunda eşelenmek elbette. Bu zihniyet, bu medya milliyetçiliği en hafif tabiriyle kör aymazlıktır, bir çift at gözlüğü ve "şu şu şu bir de şu kurumlar kötüdür, gerisi bana uyar" algısı yaratmaktan öteye gidemez.
Gerçi düşününce, bir gazete eline gelen bilgileri sorgulamadan basıyor, okurları da o bilgiler yanlış çıksa bile gazetesini sorgulamıyor, o da bir değişik yüzük kardeşliği...


Doğruya doğru; bir gazete yanlış haber yapabilir, okurlarından ve kamuoyundan özür diler, tekzibini yayınlar ve hayat devam eder. Burada hiçbir sorun göremiyorum.
Lakin Taraf gazetesinin NTV olayındaki tavrı bir "habercilik" değildir ki yalan yanlış habercilik olsun. Ben bir gazetenin bana, doğruladığı, analiz ettiği, önem ve akla yatkınlık değerlendirmesini yaptığı haberi sunmasını isterim, sunmazsa güvenimi yitiririm, bunun altında da başka sebepler ararım.
Taraf'a durmadan belge servis edildiği ya da şöyle diyelim, Taraf muhabirlerinin durmadan gizli belgelere ulaşabilen göz bebeği gazeteciler olduğu malumumuz.
Bir gazetenin eline gelen bu belgilerle ilgili sansasyonel haberler yaparken belgelerin güvenilirliğini ve doğruluğunu, içeriğin eksik mi tam mı, tutarlı mı tutarsız mı olduğunu sorgulayıp öyle basmasını bekleriz. Yani hepimiz bunu bekliyordur umarım. Zira belgeleri bu kontrol süreçlerine tabi tutmazsak birinin odamızın kapısına bıraktığı kağıtları, ya da madem biri servis etmiyor, bizim geceleri camdan içeri girip fotokopisini çektiğimiz belgeleri bir redaktöre götürüp imla hatalarını düzelttirip basmak habercilik değildir. Bu sürecin ürününe de haber denmez. Birgün gelir o gizli kaynaklar birilerini hedef gösterebilecek şekilde, o ya da bu motivasyonlarla size sahte, yanlış bilgi içeren belgeler servis ederler, siz de bunları düşünmeden, çalışmadan, kontrol etmeden basarsınız. Ama kusura bakılmasın bunun adına da yanlış habercilik değil, "maşa"lık diyeceklerdir elbette. Zaten bin çeşit iddia ile samimiyetinizin ve kaynağınızın üzerine gelinen bir gazete iseniz bunun karşınızdakileri haklı çıkaracağı da aşikar.

Taraf güvenilirliğini yitirmiştir, zira bugüne kadar yaptığı doğru addedilen haberleri de dürüst, başarılı, özenli habercilik yöntemlerine değil, kendilerine belgeleri servis edenlerin insafına borçlu oldukları ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla Taraf gazetesi bir belge avcısı kurye, gelen belgeleri redaksiyon işlemine sokacak bir redaktör, ve hatta kaynağa göre çevirmen de lazım, bir de basım ekibi kurmak suretiyle başta editörler ve yayın yönetmeni olmak üzere herkesi işten çıkarıp masraflarından kurtulabilir. Boşa maaş ödemek manasız, devir ekonomi devri.

Kalkıp NTV olayı için, ki ne belgenin kaynağında yer almasının ne de gazeteye düşmesinin saçmalık diye nitelendirilebilmesine yetecek kadar abukluk içermesine hiç değinmeyeceğim, "Bize gelen belge yanlıştı ama biz de ne yapalım, basıverdik; eksiklik TİB'den kaynaklanıyor" demek ise iyice şaşırtıcıdır. Çünkü cep telefonuyla helikopter düşürme iddiasını "Ohoo ben daha neler gördüm, bu iddia da gerçek olabilir." diyerek doğrulayabilen muhabirlerin görevidir yapacağı haberin detaylarını soruşturmak. Hele ki çoğumuzun ısrarla es geçtiği "Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümünden sorumlu olmak" gibi Türkiye'de çok rahat infial yaratıp belki de kan dökülmesine sebep olabilecek kadar hassas, bin kez kontrol edilmesi gereken haberler yaparken. Mirgün Cabas'ın bu süreçte içinde olduğu risk ne kadar büyükse, özrün bedeli de o oranda büyür. Zaten belli ki Ruşen Çakır bu özrü pek yeterli bulmuş değil.

Tüm okurlar! Haberlerini güvenebileceğiniz süreçlerle kontrol etmeyen ve birgün istismar edilmeleri, belge üreteçlerince kullanılmaları tam da bu sebeple kaçınılmaz olan habercilere de "Olsun boşver, geçenlerde süper bir TSK belgesi yakalamışlardı" naraları atarak destek çıkmak makul görünmüyor. "Başka gazeteler de yalan haber yapıyor" argümanı ise taraftarı olduğunuz gazeteyi yukarı itmediği gibi, bilakis o medya organlarının da debelendiği çukura çekiyor. Türkiye'nin şeffaflaşmasının yolu "Benim tarafım hata da yapsa, varsın olsun" demekle değil, bir gün herkesten hesap sorabilecek kadar uyanık olmaktan geçiyor, hataları hatıralarla örtmeye çalışarak değil. Yani bir dirhem eski belge, bin ayıp örtmüyor.

Özetle, Taraf "habercilik" açısından kendi düzenini sorgulamalı ve haberciliği belge defineciğinden öteye götürebilmelidir. Kaybettiği güvenin tesisi "sarsıcı" belgeler uzmanlığından değil, "sarsıcı" haberler uzmanlığından geçiyor.
Bu süreç boyunca Taraf'ın haberi hazırlankenki üslubundan, NTV yetkilileriyle temas çabalarındaki eksikliklere dek her şey yanlıştır. Bu kadar hassas, ölümcül bir konudaki bir yanlış hakkında ilk gün NTV'ye bağlanıp neredeyse NTV habercilerini azarladı, ertesi gün de özür dileriz diye manşet attı diye "dünyanın özür dileyebilme erdemini gösteren en muhteşem basın organı" payesini bahşetmek kraldan çok kralcılıktır.

Bu yazıyı sona erdirirken bana yöneltilebilecek en önemli eleştiri, oturmuş Taraf'ın NTV ekibini genç gazeteciler olarak tanımlayabilecek kadar tecrübeli gazetecilerine gazetecilik dersi veriyor olmamdır sanırım. Buna da cevabım şu:

Ahmet Altan 23.10.2009 tarihinde NTV ve Gazetecilik başlıklı yazısıyla NTV'ye bir de habercilik dersi verebiliyorsa, ben de kendimi belge koleksiyonculuğu ile güvenilir habercilik arasındaki farkı vurgulayabilecek kadar yetkin hissediyorum.

Hiç yorum yok: