22 Ekim 2009 Perşembe

İstanbul Barosu'ndan Açıklama


Birkaç gündür ülke gündeminin ilk sırasını işgal eden 34 teröristin teslim olması hadisesi ve sonrasında yaşanan karşılama rezaleti, İstanbul Barosu'nun da bir yazılı açıklamayla fikir bildirmesine sebep oldu.

"Terör örgütü liderinin talimatıyla ülkemize Habur Sınır Kapısı'ndan giriş yapan 34 kişinin girdikleri andan, serbest bırakıldıkları sürece değin yaşananlar, hukuku ve yargı erkini doğrudan ilgilendirdiği için baromuzca bu konuda bir görüş açıklanması zorunlu olmuştur.
Öncelikle belirtilmelidir ki, ulusumuzu oluşturan insanların bir arada ve eşit biçimde kardeşlik duygularıyla huzurlu ve güvenli bir ortamda yaşamlarını sürdürmeleri en büyük dileğimizdir. Bunun sağlanması için ulus bütünlüğümüzü bozmayacak biçimde adımlar atılması son derece önemlidir. Ancak yıllardır ülkemizde terörist faaliyetlerde bulunan örgüt üyelerinin ve yandaşlarının otobüs üzerinden halkı selamlamaya dek varan davranışlarının onaylanması mümkün değildir. Anayasasında hukuk devleti olduğu yazılan bir ülkede hiç kimse terör örgütüne ve yandaşlarına kahraman muamelesi yapamaz, yapmamalıdır.
Burada eleştirilmesi gereken en önemli nokta, Hukukun Üstünlüğü ve Yargı Bağımsızlığı ilkelerinin ihlal edilmiş olmasıdır.
Bu teslim olma-teslim alma şovunda yaşananlar en başta o hukuk devleti kurum ve kurallarını içine sindirmiş ve ona göre yaşam biçimi sürdüren vatandaşlarımıza saygısızlık; kanunlara aykırılık oluşturmuştur. Unutulmamalıdır ki, sınırdan giriş yapan kişiler, yine bu ülkeye, bu hukuk devletine ve bu ülkenin ceza yasası olan TCK'da yer alan etkin pişmanlık düzenlemelerine güvenerek, sınırı geçmişlerdir. Bu gerçek hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir.

Gelen 34 kişinin sorgulanması sürecinde de açıkça hukuka aykırılıklar ve yargı bağımsızlığı ilkelerine gölge düşürecek davranışlar yaşandığı gözlemlenmektedir. Şüphelilerin sınırdan alınıp görevli Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilmeleri gerekirken, Vali Yardımcısı tarafından karşılanıp "Hoş geldiniz" denmesi, kendileri için ayrı bir mahkeme kurulması, talimatla savcı ve hakim görevlendirilmesi, hakim ve savcıların helikopterlerle çadır mahkemelere taşınması ve sorguların burada yapılması, bu savcı ve hakimlerin şüphelilerin suç teşkil eden bazı beyanlarını tutanağa geçirmeyerek ya da bu beyanların kullanılmaması konusunda müdafii avukatlardan ricacı olmaları, normal bir hukuk devletinde yaşanabilecek olay ve olgular değildir.

Salt duvara yazı yazdığı için yıllarca yargılanıp cezaevlerinde tutulan çocuklar gerçeği karşımızda duruyorken, pişman olduklarını beyan etmedikleri halde bu kişilerin TCK'nın 221. maddesinden yararlandırılıp serbest bırakılmaları hukuk devleti ve adil yargılanma ilkeleriyle bağdaştırılamaz. Bu durum doğal hâkim ilkesine de açıkça aykırıdır.

Yaşanan süreç, yargının bağımsızlığını yitirerek, Anayasanın 138. maddesinde yer alan hiç kimsenin mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez hükmüne karşın, yargı yürütmenin denetimindeymiş gibi bir izlenim doğmasına neden olmuştur. Daha iş yargıya intikal etmeden siyasi iktidar temsilcilerinin gelenlerin serbest bırakılacağı yönünde sözler vermesi, adalet üzerindeki yürütmenin açık izlerini göstermektedir.

Yargı kurumlarının görevlerini tam ve bağımsız bir şekilde yerine getirmeleri bir zorunluluktur. Bu zorunluluk yalnızca herkesin kanun önünde eşit olduğunun yazıldığı Anayasa gereği değil, aynı zamanda demokrasiye ve yargıya olan güven ilkesinin de önemli bir koşuludur."

****

Açıklama yeterince açık. DTP seçmenleri ve PKK sempatizanlarının rahatsız edici şölenleri başta halkın büyük bir bölümü olmak üzere iktidar, cumhurbaşkanlığı, muhalefet ve sivil toplum kuruluşları tarafından tepkiyle karşılaştı. Tepkilerin şiddeti ise sahiplerinin açılım yelpazesinin hangi kıvrımında durduklarıyla orantılıydı elbette.
Bu gösteriyi kimse kusura bakmasın "freak show" olarak nitelendirmek yanlış olmaz kanaatindeyim. Zaten Cem Gariboğlu'nun teslim oluşu bile daha plansız kalır bunun yanında. Zorla pişmanlık yasasına dahil edilen, pişmanlık duymayan propagandist örgüt üyeleri gerilla kıyafetleri içinde jiplerle teşrif ettiler. Aksini düşünenlere son iki gündür haber bültenlerinde yayınlanan görüntülere, gazetelere düşen fotoğraflara bakmasını alık veriyorum. Aslında bu karşılama garabeti, Türkiye'nin liberal olduğunu iddia eden ve bu sebeple radikal dincisinden etnik faşistine dek ana akım olmadığı sürece tüm kitlelere gaz veren, destek çıkan yazarları akıllandırmıştır hatta "Şu işe bak, şu olanlara bak, ya biz saflık etmişiz" dedirtir diye düşünmedim değil. Ama hemen geçti bu düşünce. İdrak yolları enfeksiyonu...

Yargının siyasallaşması konusunda özellikle son dört yıldır yoğunlaşmış birçok tartışma var. Bunu barolara ve yeni yasa tasarısı görüşmelerine bırakıp bazı gündem elementlerinin iki yüzlülüğü üzerine bir şeyler söylemek istiyorum.
Bundan birkaç sene evvel iki siyasi parti için kapatma davalarının gündem olduğu günlerde, bir tartışma programı katılımıcısı şuna benzer bir şeyler zikretmişti:
"Adalet ve Kalkınma Partisi için açılan kapatma davası hukuki değildir, yargı siyasallaşmıştır, bu büyük bir tehlikedir."
Buraya kadar tutarsızlık içermediğine inandığım bu yorumun beş dakika ardından ise aynı şahıs şu cümleyi sarf etmişti:
"DTP kesinlikle kapatılmamalıdır, böyle bir dava ve olası kapatma sonucu siyaseten zararlar doğurabilir."

Al buyur, ne oldu siyasallaşan yargının büyük tehlikeleri? İsteyince köktencidemokrat, isteyince özgürlük savaşçısı, istemeyince oyunbozanlık. İşte bu ikircik zihniyetini sağ elimizde tutup sol elimize de bu karşılama olaylarını koyarsak yargının siyasallaşması üzerinden nasıl da ikiyüzlü bir süreç yaşandığını dikkatle görebiliriz.

İstanbul Barosu diyor ki, tutuklanıp ifadeleri alınması gereken kişileri vali yardımcısı karşılıyor, helikopterler tutuluyor seyyar mahkemeler kuruluyor. DTP lideri Türk, ki kendisinin partisine nazaran daha aklıselim olduğuna inananlardanım, diyor ki; "Türkiye bu sorunu (teröristlerin tutuklanması ihtimali) çözmelidir."
Ama belli ki yargıyla, hukukla değil, siyaseten çözmeliymiş. Ya sonra, iki gün sonra yine bu insanlar yargının siyasallaştığını iddia etmeyecekler mi? Yoksa geçerli mantık "Yargı hep size siyasallaştı biraz da bize siyasallaşsın!" mıdır?
Bugün teslim olan teröristler kalkıp "Bizi meclise götürün açıklamalar ve görüşmeler yapacağız!" deme cüretini gösteriyorsa bunun sorumlusu kimdir?
Ya da biri ülkenin en önemli davalarından birinde içeride bulunan ve belki de içlerinde gerçek suçluları da barındıran bir süreç hakkında bu kötüyü kıyas olarak kabul ederse kimin verecek cevabı, sağlam zemini kalır?

Şimdi Avrupa'dan bir avuç PKK mensubu daha geliyormuş, PKK Almanya'dan törenle uğurlayacakmış, muhtemeldir ki burda da yeni bir panayırla karşılanırlar. Onların güzergahı da belli.
Bu yüzden benden tavsiye, Almanya'dan falan siparişi olan varsa bunlara versin, 2-3 litre sınıfına takılıp viski getiremeyen falan varsa bunlar tonla getirir.

Zannetmiyorum ki havalimanında senin benim gibi üstleri aransın.

"Pasaport Kanunu'na muhalefet, teröristlerin kahraman gibi karşılanması ya da bu yerel yönetim organizasyonlu zılgıtlar ufak detaylardır efendim takılmayınız." deniyor. Peki takılmayalım madem.

1 yorum:

claritine dedi ki...

Son 2 yıldan beri hükümetin yargının bağımsızlığı konusunda verdiği tiratlardan, bu son hoşgeldin bandosu' na dair olanlarından sonra, hükümet adına kendimce çıkardığım sonuç şu olmuştur: ''yargının bağımsızlığına gölge düşmesi ve siyasallaşması tehlikesi, bizim dışımızdaki her canlı yorum yaptıkça artmaktadır. yargının bekası, yeknesak, bizim talimatlarımıza riayet edildiği sürece bağımsız ve siyasetdışı olarak zuhur edebilecektir. lütfen, yargıyı bağımsızlaştırma sürecimize balyozlan saldırmayınız. biz tüm kurumlarımız ve kişilerimizle bunu sağlamak için, yargının '''sözümüzden çıkmaması''' için uğraşıyoruz zaten.

biz geldiğimizde, ortada kendi insiyatifine göre, kimsenin çıkarını gözetmeden, kafasının dikine göre kararlar veren bir yargı garabeti vardı, bakın iktidarımız süresince yaptığımız uğraşlar sonucu, nasıl da söz dinleyen, boyun eğen, haddini bilen ve kanunları özüne göre değil, bizim sözümüze göre uygulayan bir yargı kurumu yarattık.

hatırlarsınız, ne demiştik '''durmak yok yola devam'''. yol, üstünde daha '''yola getirilecek''' pek çok kurum var.''